
BİR KIBRIS GAZİSİNİN NEMLENEN DERİN GÖZLERİ
Geçtiğimiz sene Ekim ayında, Bolu Gerede’de kurulan panayıra Selim Tiryakiol Hocamızın mihmandarlığında katılmak nasip oldu. Yerel ismiyle “mayha” deniyor bu harika organizasyona. Şehrin ticareti canlanıyor, iletişim ve etkileşim artıyor, eğlenceli bir iklim oluşuyor.
Her sene gerçekleşiyormuş. Türkiye’nin dört bir yanından pazarcılar gelmişti, büyük bir coşku içinde tezgahlar açılmıştı. Alanı gezerken çuval çuval patatesler gördük, eve bereket olur diye bir çuval almak istedik. Satıcı adam kendi hâlinde, vakur ve sakindi. Önce pazarlık yaptık, gayet uygun bir fiyata anlaştık. Sonrasında içimden geldi “sen çok sakin bir adamsın abi, vardır içinde dertler, cevherler, sırlar, paylaş bizimle” dedim. Adam önce “yok” manasında başını aşağı yukarı salladı, bu sözlerimin üzerinde pek durmadı. Ben tabii duramadım, “amcacığım, yok mu hayatında böyle hiç unutamadığın bir hatıra” şeklinde ikinci kez yokladım. Talebimi samimi bulduğundan olsa gerek, bir anda gözleri nemlendi, ağlayacak gibi oldu. Biz şaşırdık, meraklandık, ne söyleyecek acaba diye pür dikkat kendisine odaklandık. Titrek bir sesle, “bunlar söylenmez oğlum, lakin şu kadar söyleyeyim ki….
” Yutkundu, gözleri daha da nemlendi. Sanki hayalinde bambaşka bir âleme gitmiş gibiydi, yanımızdaydı ama manen farklı diyarlarda gezdiği belliydi. Birkaç saniye duraksadıktan sonra sözlerine devam etti: “Oğlum biz 1974 senesinde Kıbrıs Barış Harekatı’na katılan askerlerdendik. Orada öyle olaylar yaşandı ki…
” Yeniden yutkundu, duygulandı, hislendi, başını sağa sola salladı, derin gözlerini uzaklara dikti.. Hâliyle biz de şaşırmıştık, birkaç dakika öncesinde patates pazarlığı yaptığımız adam meğer Kıbrıs gazisiymiş. Hatıralar gözünde canlandıkça göğsü kabarıyor, yüreği hop hop atıyordu. Dayanamadık sorduk, “ne gördünüz amca, lütfen söyleyin” dedik. Yaşadıklarının sıradışı ve birer sır olduğunun bilincindeydi, fakat ısrarımız üzerine şu ilaveleri yaptı:
“Oğlum savaş esnasında bizim önümüzde yeşil sarıklılar vardı, bir kalkan gibi yeşil perde geriyorlardı…” Amcamız bu sözleri söylerken dikkatle ona baktım. Çünkü bu tür bir tecrübe herkesin başına gelecek cinsten değildi, kaldı ki anlatıldığı halde inanmayacak insan da çoktu. Yani benim kastım, gazimizin nasıl bir gerçeklikle karşı karşıya kaldığını daha derinden hissetmek ve gayba iman edenler için “mümkün” olan bu hadiseden kendimce nasibimi almaktı. Gazimiz o anları anlatırken mahviyet içindeydi, sorulmasa ve deşilmese asla paylaşmayacağı her halinden belliydi. Onun o nemli ve derin gözleri, vatan aşkıyla yanan inanmış kalbi, muazzamdı gerçekten. Sözlerini bitirirken, en son bir sırrını daha paylaşmak istedi bizimle. “Şunu da ilave edeyim, bizim önümüzdeki o yeşil sarıklıların komutanı Beşiktaş’taki Sinanpaşa Camii’nin haziresinde yatıyor.
” Dayanamadık ve “ismi nedir peki, lütfen onu da söyle” dedik. Fakat daha öteye gitmedi, “bu kadarını söylerim, giderseniz görürsünüz” dedi.. En son, “bu vatan için binlerce kez ölmeye hazırım oğlum, şu an ihtiyaç duyulsun hiç düşünmeden cepheye koşarım, canımı veririm seve seve, bu vatanı kansızlara, hainlere teslim etmeyin ne olur” dedi. Bunları söylerken sanki yirmiş yaşındaki delikanlı hissiyatı içinde çevik ve atikti. İşte böyle.. Nasibimiz böyle imiş, o günden beridir kalbimde taşıyorum bu hatırayı, Kıbrıs savaşının yıldönümünde kaleme almak istedim. Bu vatan için, bu aziz dinimiz için nice şehit verdik, nice insan gazi oldu. Yüreklerindeki imana, kalplerindeki cesarete minnet etmek boynumuzun borcudur. Allah iman edenleri görünür ve görünmez ordularla destekler, buna inancımız tam. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize minnetle…
Süleyman Ragıp Yazıcılar / 21 Temmuz 2022