Engin Kılıç;Paris İklim Sözleşmesi : iklim değişikliğiyle mücadele değil, Teslimiyet…
Engin Kılıç;Paris İklim Sözleşmesi : iklim değişikliğiyle mücadele değil, Teslimiyet…
Yeniden Refah Partisi Gebze ilçe teşkilatında gerçekleştirilen yönetim kurulu toplantısında birim başkanları tarafından teşkilat çalışmaları ve gerçekleştirilen faaliyetler rapor olarak sunuldu. Kapanış konuşmasını yapan ilçe başkanı Engin Kılıç mecliste görüşülmeye başlanan “İklim Yasası” ile ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.
Paris İklim Sözleşmesi : iklim değişikliğiyle mücadele değil, Teslimiyet…
Türkiye’nin ilk iklim kanunu teklifi (Paris İklim Sözleşmesi) bayram tatilinin ardından Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlandı. Yeni kanunla birlikte “net sıfır emisyon” hedefleniyor. Kanun teklifi ile birlikte iklim değişikliğiyle mücadele yasal zemine kavuşturulacak.
Yeni yasayla "iklim direncinin" sağlanması planlanıyor. Yeni kanun, şehirleri, altyapıyı, tarımı, hayvancılığı, yeşil alanları, su kaynaklarını koruyacak. Enerji, sanayi ve ulaştırma gibi sektörleri teknolojik ve çevre dostu yapıya kavuşturacak. Kanunla su kaynaklarının etkin yönetimi sağlanacak. Kuraklık, erozyon ve arazi tahribatının önlenmesi için çalışmalar yürütülecek. Yeni sistem ile birlikte sera gazı emisyonları maliyeti etkin bir şekilde azaltılacak. Bu düzenleme beraberinde cezaları da getirecek. Şirketlere 500 bin liradan, 10 milyon liraya kadar para cezası kesilebilecek.
İktidar partisinin "Bu kanun, bizim suyumuzun, soluduğumuz havanın temiz kalmasını, toprağımızın bereketini, çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak için getirilmiştir" diyerek TBMM Genel Kurulu’na sunduğu Paris İklim Sözleşmesi, küresel iklim değişikliğiyle mücadele ambalajıyla sunulsa da, amaçlarına bakıldığında bu sözleşmenin, adaletten uzak bir dayatma aracı olduğu ortadadır.
Gelişmiş ülkeler, sanayi devriminden beri çevreye verdikleri zararın bedelini ödemezken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ayaklarına pranga takılmak istenmektedir.
Bu Kanun teklifi, çiftçiyi, tüketiciyi, tarımı, gıda güvencesini, su kaynaklarını doğrudan ilgilendirmektedir. Ancak bu teklif hazırlanırken çiftçilerin, üreticilerin, tarım uzmanlarının, ziraat mühendislerinin, meslek odalarının görüşleri alınmamış ve Tarım Komisyonu sürecin dışında bırakılmıştır. Bugüne kadar ticari kaygılarla yapılan her yanlış düzenleme toprağımızın çoraklaşmasına, sularımızın ticarileşmesine, ormanlarımızın yok edilmesine neden olduğunu unutmamamız gerekir. Çiftçimiz, artan gübre, mazot ve yem maliyetleriyle üretim yapamaz hale gelirken, hayvancılık faaliyetleri önemli ölçüde sınırlandırılacak ve yapay etin önü açılacak; köylümüz önemli ölçüde toprağından koparılacaktır.
Bu sözleşme, karbon emisyonlarını kısıtlamak adı altında özellikle enerji, sanayi politikalarımızı sınırlayacaktır; zaten beli bükülmüş tarım ve hayvancılık gücümüzün hepten belini kıracaktır.
Milli Görüşçüler olarak hak ve adalete dayalı bir dünya düzeni istiyoruz; oysa bu anlaşma, Batı’nın çıkarlarını korurken mazlum milletleri sömürmeyi amaçlamaktadır. Her alanda bağımsızlık hedeflerimize ket vuran bu sözleşme, bağlayıcı maddeleriyle milli egemenliğimize de gölge düşürecektir.
İklim kanunu ile bazı "modeller" yani varsayımlar ortaya konmakta, bunu sonucunda oluşacak beklentiler/hedefler üzerine düzenlemeler yapılacaktır. Dünyanın ısınması, iklimin değişmesi iddiaları ve bunların sebep ve sonuçları konusunda ortaya atılan çeşitli tezler, yatırım fonları veya BM gibi uluslararası kurumların öncülüğünde çeşitli politik tercihlere dönüşebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Kısacası bu tez ve politikalar gerçek hayatta iki temel işleve sahip olduğunu görmek mümkündür. Bunlardan biri kâr oranlarının azalma eğilimi gerçeği karşısında, toplumun ürettiği değerin toplum elinde kalmış kısmının devlet eliyle sermayeye aktarılması için bahane uydurulmasıdır. İkincisi ise yine azalan kar eğilim yasasına karşı, yenilikçi olmayan, piyasanın akışını yavaşlatan, eline geçen parayı istenilen mecralara aktar(a)mayan şirketlerin sistemden çıkarılması için bir bahane üretilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
İklim değişikliği bahanesiyle her alandaki tam bağımsızlık ve kalkınma hedeflerimize tehdit olacak bu anlaşma, sürdürülebilir bir gelecek değil, yeni bir sömürü düzeni getiriyor!
Sonuç olarak toplumun yoksul kesimlerinin temel gıda ve mallara daha pahalı ulaşması, günlük faaliyetlerinin denetim altına alınması, her türlü bilgisinin depolanarak tasnif edilmesi, hangi şirketin faaliyetlerine izin verilip hangisinin verilmeyeceği, hangi şirketin krediye ulaşıp hangisinin öz sermayesi ile baş başa bırakılacağı, hangisinin para cezaları ile çökertileceği, tarımsal üretim ve su kaynaklarının kullanımını sınırlayacağı anlamına gelmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, egemenliğimizi ihlal edecek bu anlaşmaya geçit vermemeli; Milletvekillerimiz, küreselcilerin ev ödevlerini yapmak için milletimizin karşısında durmamalı, milletimizin bağımsızlığı için bu anlaşmanın karşısında durmalıdır!
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.