birsan alüminyum
Yusuf Kaplan
Köşe Yazarı
Yusuf Kaplan
 

Milas’tan Bodrum’a: Kimlik ve Ruh Arayışı

Bir aydır memleketin doğusundan girip batısından çıkıyoruz. Konya’da, Sultanhanı ve Aksaray’da başlayan yolculuğumuz Ankara’ya, ardından Tekirdağ’a uzandı. Oradan üç gün süren bir Bodrum, Milas, Muğla ve İzmir yolculuğumuza geçtik. Ege’yi fethettik. Kıvılcımı çaktık.   Ege’den sonra güneydoğuya açılacağız bu hafta: Van, Bitlis, Tatvan, Siirt, Bingöl, ardından da Adana, Urfa Malatya’ya açılacağız. Geçtiğimiz hafta, Bodrum, Milas, Muğla ve İzmir’de leziz bir üç gün geçirdik. Samsun temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, Bursa temsilcimiz Nuri Gür, Malatya temsilcimiz Yusuf Karakuş, Mardin’den Şehmus Kızmaz, İstanbul’dan Yusuf Çalışkan kardeşimiz bize eşlik ettiler. Cemal Demirtaş, Oktay Aşıcı, Oktay Talas, Bilal Gürçay, Özgür Şimşek ve Şahsenem Şimşek kardeşlerimiz çok güzel bir ev sahipliği yaptılar. Ege izlenimlerimizi MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey’in kaleminden paylaşıyorum sizlerle. Ege’nin bu güzide Müslüman şehirlerine ilişkin ezberlerimizi yerle bir edecek nefis bir metin bu. Zihin açıcı okumalar…    BODRUM’UN “SAKLANAN” MÜSLÜMAN KİMLİĞİ  İnsan, zamanın katmanları içinde yol alırken kimi şehirlerin özlemle derinleşen bir “dönüş” olmasını, hayatı kavramada köprü kurmasını bekler. Bodrum, zihnimize kazınan Batılılaşmış simgelerle önceden etiketlenmiş, ancak aslında Türk ve İslâm kültürünün içinde bir değer saklar. Sevgili ağabeyim Muharrem Kartancı ile Ege’nin koylarına doğru seyrettiğimiz bu yolda, Batı’nın yüzeyi ile Doğu’nun özü arasında gidip gelen bir kimlik arayışının şahitleri olduk. Yola çıkışımızın ardından Togg’un güçlü performansında hissettiğimiz hız ve kuvvet, Anadolu’nun kadim yollarında bize yalnızca mesafe değil, geçmişten bugüne taşıdığımız özlemlerimizi de hatırlattı.   İzmir yakınlarında içtiğimiz, kendi soğuk ama içimizi ısıtan çorbanın ardından yolda rastladığımız doğa manzaraları, tarih boyunca bu topraklarda süregelmiş olan misafirperverlik ve ruh zenginliğini yansıttı. Yolculuk bir adanmışlık haliydi; her mola, alınan arındırıcı abdestlerle, yapılan diriltici ibadetler ve kısa sohbetlerle, adeta içimizdeki anlam arayışının bir durağıydı. Bodrum’a vardığımızda, kendi iç sesimizle yüzleşmeye hazırdık. Kentin kendine has atmosferi, Batılı imajın altındaki asıl ruhu keşfetmemiz için bizi davet ediyordu. Dış görünüşüyle çekiciliğini yansıtan Bodrum, derinlerde bir hazine gibi sakladığı Müslüman kimliğiyle bize başka bir yoldaşlık teklif ediyordu. Çarşıdan geçerken, modernliğin sıradan kıldığı imgelerin ardında, huzur veren bir derinliğe rastladık.    MİLAS’IN MANEVÎ MİRASI  Gelirken, Milas’ta cuma namazına ulaştığımız Otağ Camisi, sadece bir ibadet yeri değil, kadim ve soylu bir kültürün sessiz tanığı gibiydi. O sekizgen mimaride hissedilen, bir arayışın izlerini süren insana rehberlik eden sessiz bir söylemdi. Küçük ve şirin bu mescit, adeta tarihin sakin akışında gömülmüş bir inci gibi, bize derinliklerimizi hatırlatıyordu. Furkan Hoca ile sohbet, bu coğrafyanın her insanın içinde bir değer arayışını tetikleyen karakterini yansıttı. Erzurum’dan, Trabzon’un derin vadilerinde yeşeren iman dolu gençlerden söz ederken, Milas’ın yabancılaşmış kimliğine İslam’ın damgasını vurmuş insanların olduğu gerçeği, kalbimizde bir merhem gibi huzurla buluştu. Aracımızı şarj etmek için Bodrum Ticaret Odası’nın otoparkına uğradığımızda, Togg, bir güç ve dayanıklılık sembolü olarak bize eşlik etti.    BODRUM’UM İSLÂM’IN YAŞAYAN İZLERİ…  Çarşının içindeki belediyeye ait tesiste içtiğimiz o çay ve yediğimiz mütevazı tost, modernleşme ile gelenek arasında kurmaya çalıştığımız dengenin simgesi gibiydi. Kendi ötekisiyle yüzleşen Bodrum’un kalbinde, kendimizle de yüzleşmeye başladık. Tepecik Camisinde ikindi namazını kılarken zihnimizi kuşatan ve yüreğimizin derinliklerinde kök salmış endişelerimize cevaplar bulduk. Gözümüzün önüne ilk defa Bodrum’da rastladığımız o yabancılık hissi, temizliğin ve saflığın sembolü olan bu caminin içindeki o muhteşem berraklıkla çatışıyordu. Fakat her şeyin bir bütünlüğe eriştiği o manzarada, kendimize dönmeyi başardık. Bodrum’un kalbinde yürürken gördüğümüz Adliye Camii ve Kale surları ise zamanın Bodrum’un ruhuna kattığı İslâm izlerini hatırlattı.    YİTİK KİMLİĞİN MEKÂNLARI  Muharrem Ağabey, yol boyunca sözleriyle bize öncülük ederken, dört şehre dikkat çekti: Üsküp, Sarayova, Üsküdar ve Bodrum. “İnsanın dört yerde evi olmalı,” dediğinde, onun sözleri benim için bir akit gibiydi. İnsanın ruhen ve bedenen ait hissetmesi, ancak bu dört kadim kentle mümkündü; onlar hem yerel hem evrenseldi, hem geleneksel hem moderndi. Bu şehirler, insanın yitik kimliğini yeniden bulabileceği mekânlardı. Bodrum’da hissettiğimiz duygu, yaşamak istediğimiz bir diyardı; ruhumuzu besleyen, yurdumuza olan özlemimizi hatırlatan bir limandı. Bodrum’a dair yeni düşüncelerimizin, yıllardır televizyonlarda, medyalarda çizilen o “gâvur Bodrum” klişesi ile çeliştiğini gördük. Ve kavuşma, özlemle, hasretle, içten, samimi, hakiki bir sarılma ile zirveye ulaştı; ‘limanımıza’ kavuşmanın sevinci; bayram sevinci... Misafirperverliği ve alçakgönüllülüğü ila bizi karşılayan Cemal Demirtaş ve Oktay Açıcı abilerin ardında, Bodrum Milas yolunun trafik kültürünü yeniden keşfettik. Elit48 adlı mekânda yediğimiz akşam yemeği ile tadı damağımızda Milas’ın lezzetlerini tattık. Milimder (Milas İmam Hatip Mezunları Derneği) tarafından düzenlenen “Köklerden Geleceğe” konferansında, hocamızın “kaygılarımız ne kadar kaygı edilecek şeyler” sorusuyla başlayan konuşması, eğitim sistemine dair duyduğumuz derin endişeleri dile getirdi.  Hocamız, eğitim sisteminin gençlere ruh, dert, ahlak, tevazu ve özgüven kazandırması gerektiğini söylerken, derinlerde hissettiğimiz değerlerin üstünü kaplayan tozları sildi. Yavuz Sultan Selim Han’ın “hâkim değil hâdim” sözü, gücün değil, hizmetin yüceliğine işaret ediyordu; bu, Milas’ın kalbinde yankılanan ve bizi kendine çeken bir fısıltıydı. Hocamız sözlerini “Kısa vadede ümitli değilim ama uzun vadede çok ümitliyim” diyerek bitirdiğinde, bu topraklarda yeniden yeşeren bir ümit ışığının varlığına inanmak istedim. Konferanstan sonra Milas Gençlik Merkezi’ne geçtik. Burada yeni insanlarla tanışmak, yeni dostluklar kurmak bize yeni ufuklar açtı. Namaz Abi gibi sıra dışı insanlarla karşılaşmak, isimlerin ve kişiliklerin özdeşleştiği anlam dünyasında, kelimelerin nasıl birer sembole dönüştüğünü gördük.    BODRUM’UN İSLÂMÎ ÇAĞRISI…  Bodrum’un göğsüne dokunan denizin dalgaları gibi, her an yeniden şekillenen, yenilenen bir kimliği barındıran bu şehir, bize de hayatın dalgalı yapısını hatırlattı. Ahmet Karataş Abi’nin o güçlü cümlesiyle zihnimizdeki Bodrum imgesi bir kez daha değişti: “tüm günahları denize döküyoruz.” Bodrum, sahip olduğu Müslüman kimliği ile yeniden şekillenmeye başlamıştı. Biz de artık Bodrum’un bu kimliğine sahip çıkmanın, Batı’nın gözünde ve zihninde yozlaşan bir mekân algısını yıkmanın gerekliliğini hissettik. Bu yolculuk, Bodrum’un yüzeydeki modern imajının ardındaki derin anlam arayışını keşfetme yolculuğu oldu. Bodrum, artık bizim için bir mecazdan ibaret değil, adeta yeniden keşfedilmiş bir miras, unuttuğumuz değerlerin uyandırılması için bir çağrıydı. Bu çağrıya kulak verdik, Ege’nin mavi sularının üzerindeki Müslüman kimliğine sahip çıkmanın yalnızca bir vazife değil, aynı zamanda bir onur meselesi olduğuna inandık.
Ekleme Tarihi: 05 Kasım 2024 - Salı
Yusuf Kaplan

Milas’tan Bodrum’a: Kimlik ve Ruh Arayışı

Bir aydır memleketin doğusundan girip batısından çıkıyoruz. Konya’da, Sultanhanı ve Aksaray’da başlayan yolculuğumuz Ankara’ya, ardından Tekirdağ’a uzandı. Oradan üç gün süren bir Bodrum, Milas, Muğla ve İzmir yolculuğumuza geçtik. Ege’yi fethettik. Kıvılcımı çaktık.

 

Ege’den sonra güneydoğuya açılacağız bu hafta: Van, Bitlis, Tatvan, Siirt, Bingöl, ardından da Adana, Urfa Malatya’ya açılacağız.

Geçtiğimiz hafta, Bodrum, Milas, Muğla ve İzmir’de leziz bir üç gün geçirdik. Samsun temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, Bursa temsilcimiz Nuri Gür, Malatya temsilcimiz Yusuf Karakuş, Mardin’den Şehmus Kızmaz, İstanbul’dan Yusuf Çalışkan kardeşimiz bize eşlik ettiler. Cemal Demirtaş, Oktay Aşıcı, Oktay Talas, Bilal Gürçay, Özgür Şimşek ve Şahsenem Şimşek kardeşlerimiz çok güzel bir ev sahipliği yaptılar.

Ege izlenimlerimizi MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey’in kaleminden paylaşıyorum sizlerle. Ege’nin bu güzide Müslüman şehirlerine ilişkin ezberlerimizi yerle bir edecek nefis bir metin bu. Zihin açıcı okumalar… 

 

BODRUM’UN “SAKLANAN” MÜSLÜMAN KİMLİĞİ 

İnsan, zamanın katmanları içinde yol alırken kimi şehirlerin özlemle derinleşen bir “dönüş” olmasını, hayatı kavramada köprü kurmasını bekler.

Bodrum, zihnimize kazınan Batılılaşmış simgelerle önceden etiketlenmiş, ancak aslında Türk ve İslâm kültürünün içinde bir değer saklar.

Sevgili ağabeyim Muharrem Kartancı ile Ege’nin koylarına doğru seyrettiğimiz bu yolda, Batı’nın yüzeyi ile Doğu’nun özü arasında gidip gelen bir kimlik arayışının şahitleri olduk.

Yola çıkışımızın ardından Togg’un güçlü performansında hissettiğimiz hız ve kuvvet, Anadolu’nun kadim yollarında bize yalnızca mesafe değil, geçmişten bugüne taşıdığımız özlemlerimizi de hatırlattı.

 

İzmir yakınlarında içtiğimiz, kendi soğuk ama içimizi ısıtan çorbanın ardından yolda rastladığımız doğa manzaraları, tarih boyunca bu topraklarda süregelmiş olan misafirperverlik ve ruh zenginliğini yansıttı.

Yolculuk bir adanmışlık haliydi; her mola, alınan arındırıcı abdestlerle, yapılan diriltici ibadetler ve kısa sohbetlerle, adeta içimizdeki anlam arayışının bir durağıydı.

Bodrum’a vardığımızda, kendi iç sesimizle yüzleşmeye hazırdık. Kentin kendine has atmosferi, Batılı imajın altındaki asıl ruhu keşfetmemiz için bizi davet ediyordu.

Dış görünüşüyle çekiciliğini yansıtan Bodrum, derinlerde bir hazine gibi sakladığı Müslüman kimliğiyle bize başka bir yoldaşlık teklif ediyordu.

Çarşıdan geçerken, modernliğin sıradan kıldığı imgelerin ardında, huzur veren bir derinliğe rastladık. 

 

MİLAS’IN MANEVÎ MİRASI 

Gelirken, Milas’ta cuma namazına ulaştığımız Otağ Camisi, sadece bir ibadet yeri değil, kadim ve soylu bir kültürün sessiz tanığı gibiydi.

O sekizgen mimaride hissedilen, bir arayışın izlerini süren insana rehberlik eden sessiz bir söylemdi. Küçük ve şirin bu mescit, adeta tarihin sakin akışında gömülmüş bir inci gibi, bize derinliklerimizi hatırlatıyordu.

Furkan Hoca ile sohbet, bu coğrafyanın her insanın içinde bir değer arayışını tetikleyen karakterini yansıttı.

Erzurum’dan, Trabzon’un derin vadilerinde yeşeren iman dolu gençlerden söz ederken, Milas’ın yabancılaşmış kimliğine İslam’ın damgasını vurmuş insanların olduğu gerçeği, kalbimizde bir merhem gibi huzurla buluştu.

Aracımızı şarj etmek için Bodrum Ticaret Odası’nın otoparkına uğradığımızda, Togg, bir güç ve dayanıklılık sembolü olarak bize eşlik etti. 

 

BODRUM’UM İSLÂM’IN YAŞAYAN İZLERİ… 

Çarşının içindeki belediyeye ait tesiste içtiğimiz o çay ve yediğimiz mütevazı tost, modernleşme ile gelenek arasında kurmaya çalıştığımız dengenin simgesi gibiydi. Kendi ötekisiyle yüzleşen Bodrum’un kalbinde, kendimizle de yüzleşmeye başladık.

Tepecik Camisinde ikindi namazını kılarken zihnimizi kuşatan ve yüreğimizin derinliklerinde kök salmış endişelerimize cevaplar bulduk.

Gözümüzün önüne ilk defa Bodrum’da rastladığımız o yabancılık hissi, temizliğin ve saflığın sembolü olan bu caminin içindeki o muhteşem berraklıkla çatışıyordu. Fakat her şeyin bir bütünlüğe eriştiği o manzarada, kendimize dönmeyi başardık.

Bodrum’un kalbinde yürürken gördüğümüz Adliye Camii ve Kale surları ise zamanın Bodrum’un ruhuna kattığı İslâm izlerini hatırlattı. 

 

YİTİK KİMLİĞİN MEKÂNLARI 

Muharrem Ağabey, yol boyunca sözleriyle bize öncülük ederken, dört şehre dikkat çekti: Üsküp, Sarayova, Üsküdar ve Bodrum. “İnsanın dört yerde evi olmalı,” dediğinde, onun sözleri benim için bir akit gibiydi. İnsanın ruhen ve bedenen ait hissetmesi, ancak bu dört kadim kentle mümkündü; onlar hem yerel hem evrenseldi, hem geleneksel hem moderndi.

Bu şehirler, insanın yitik kimliğini yeniden bulabileceği mekânlardı.

Bodrum’da hissettiğimiz duygu, yaşamak istediğimiz bir diyardı; ruhumuzu besleyen, yurdumuza olan özlemimizi hatırlatan bir limandı.

Bodrum’a dair yeni düşüncelerimizin, yıllardır televizyonlarda, medyalarda çizilen o “gâvur Bodrum” klişesi ile çeliştiğini gördük.

Ve kavuşma, özlemle, hasretle, içten, samimi, hakiki bir sarılma ile zirveye ulaştı; ‘limanımıza’ kavuşmanın sevinci; bayram sevinci...

Misafirperverliği ve alçakgönüllülüğü ila bizi karşılayan Cemal Demirtaş ve Oktay Açıcı abilerin ardında, Bodrum Milas yolunun trafik kültürünü yeniden keşfettik.

Elit48 adlı mekânda yediğimiz akşam yemeği ile tadı damağımızda Milas’ın lezzetlerini tattık.

Milimder (Milas İmam Hatip Mezunları Derneği) tarafından düzenlenen “Köklerden Geleceğe” konferansında, hocamızın “kaygılarımız ne kadar kaygı edilecek şeyler” sorusuyla başlayan konuşması, eğitim sistemine dair duyduğumuz derin endişeleri dile getirdi. 

Hocamız, eğitim sisteminin gençlere ruh, dert, ahlak, tevazu ve özgüven kazandırması gerektiğini söylerken, derinlerde hissettiğimiz değerlerin üstünü kaplayan tozları sildi.

Yavuz Sultan Selim Han’ın “hâkim değil hâdim” sözü, gücün değil, hizmetin yüceliğine işaret ediyordu; bu, Milas’ın kalbinde yankılanan ve bizi kendine çeken bir fısıltıydı. Hocamız sözlerini “Kısa vadede ümitli değilim ama uzun vadede çok ümitliyim” diyerek bitirdiğinde, bu topraklarda yeniden yeşeren bir ümit ışığının varlığına inanmak istedim.

Konferanstan sonra Milas Gençlik Merkezi’ne geçtik. Burada yeni insanlarla tanışmak, yeni dostluklar kurmak bize yeni ufuklar açtı.

Namaz Abi gibi sıra dışı insanlarla karşılaşmak, isimlerin ve kişiliklerin özdeşleştiği anlam dünyasında, kelimelerin nasıl birer sembole dönüştüğünü gördük. 

 

BODRUM’UN İSLÂMÎ ÇAĞRISI… 

Bodrum’un göğsüne dokunan denizin dalgaları gibi, her an yeniden şekillenen, yenilenen bir kimliği barındıran bu şehir, bize de hayatın dalgalı yapısını hatırlattı.

Ahmet Karataş Abi’nin o güçlü cümlesiyle zihnimizdeki Bodrum imgesi bir kez daha değişti: “tüm günahları denize döküyoruz.” Bodrum, sahip olduğu Müslüman kimliği ile yeniden şekillenmeye başlamıştı. Biz de artık Bodrum’un bu kimliğine sahip çıkmanın, Batı’nın gözünde ve zihninde yozlaşan bir mekân algısını yıkmanın gerekliliğini hissettik.

Bu yolculuk, Bodrum’un yüzeydeki modern imajının ardındaki derin anlam arayışını keşfetme yolculuğu oldu. Bodrum, artık bizim için bir mecazdan ibaret değil, adeta yeniden keşfedilmiş bir miras, unuttuğumuz değerlerin uyandırılması için bir çağrıydı.

Bu çağrıya kulak verdik, Ege’nin mavi sularının üzerindeki Müslüman kimliğine sahip çıkmanın yalnızca bir vazife değil, aynı zamanda bir onur meselesi olduğuna inandık.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergebze.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.