50 senedir bu ‘türkü’ çığrılır.
Biraz işler ters gitmeyegörsün.
Hemen ‘ses verilir’ yeni anayasa türküsü için.
Yıllar geçtikçe yeni anayasa söylemlerinin siyasetçilerin bir ‘kaçış’ malzemesi haline getirdiği düşünülür.
Dikkat buyurun!
İktidarların ‘çöküş’ başlangıcı ‘Yeni Anayasa’ söylemleriyle başlamaktadır.
Ak Parti iktidarı da yeni anayasa ‘türküsünü’ söylemeye başladı. Parti yetkilileri startı verdi. Hatta genel başkanları sayın cumhurbaşkanı Erdoğan sekiz senedir bir araya gelmediği ana muhalefet lideri ile bir görüşme yaptı. Çok tartışılan görüşmesinde dış mihraklar da toplantıya dahil edildi. Boş sandalyeye de elbet birisi (!) geldi oturdu konuştu ve kalktı gitti.
Merak ediliyor. Acaba ‘Yeni Anayasa türküsünü’ çığıranlar, ciddi midir?
Şayet ciddilerse bir önerim olacak hem de her kesimden milletimizin faydasına olan, hatta dostun düşmanın bile şapka çıkartacağı bir yeni anayasa sistemi!
‘Çok hukuklu sistem’ başlığıyla konuyu birlikte irdeleyelim.
Bir devlette kullanılan hukukta anayasa maddeleri ne kadar çok ise hukukçuların işi o derece zor olmaktadır. Gün geçtikçe hadi bakalım anayasaya bir madde daha ilave edilmekte, yetmezse bir yeni madde daha!
***
Adaletin gerçek manada tecellisinin sağlanması her ferdi elbette mutlu eder. Bir devlete “Adil” olduğu takdirde teveccüh de artmaktadır. Her çağda böyle olmuştur.
İşte size bir örnek!
Peygamber Efendimize SAV peygamberlik geldikten sonra ilk Müslümanlar oldukça horlandılar her imkanlarından mahrum edildiler. İmkanları olmasına rağmen bir şey alamadılar, temel ihtiyaçlarından mahrum edildiler. Bir kısım müslümanı Peygamber Efendimiz SAV o zaman adil bir kral olan Necaşi’nin ülkesi Habeşistan’a bu günkü Etiyopya’ya gönderdi. Çünkü Habeşistan’da, kişi neye inanırsa inansın hiç kimseye haksızlık yapılmayan bir ülkeydi o zaman.
Daha sonra da Medine’de kurulan İslam Devleti o çağdaki en Adil hukuk yapısını bünyesinde bulunduruyordu.
40 maddelik bildirgesiyle yahudisi-hristiyanı-mecusisi (pagan yani çok tanrılı inanış ) ve tabi ki Müslümanlar 40 madde ile huzur içerisinde yaşaya biliyorlardı. Zira kurulmuş olan sistemle suç işleme oranı düşük olduğundan belli başlı suçlar kısa sürede de çözüme kavuşturula-biliyordu.
İslam dünyasında daha sonraları adalet timsali insanlar da oldu. Mesela iki Ömer bunlardandır. Birincisi, Hz. Ömer, Ömer Bin Hattab. Cahiliye yaşantısında hatırlarsanız evladını diri diri toprağa gömmüştü. İslam Diniyle şereflendiğinde ise dünyaya adalet timsali olmuştu. Diğer Ömer ise İslam’ın 8.Halifesi olan Ömer bin Abdülaziz.
Bu iki Ömer’in adaletine günümüzde bile imreniriz. Recep Tayyip Erdoğan da ‘bana Ömerleri getirin’ dediğinde adalete olan özlemini dile getirmiş olabilir.
***
Sonraki yıllarda yaşamış olan Ahmet Yesevi ise bakın adaletin önemini nasıl anlatıyor.
“Ekmek su aş bulmak gecike bilir
Temele taş koymak gecike bilir
Devlete baş bulmak gecike bilir
ADALET gecikmez tez verilmeli.”
Acıkınca ne kadar beklene-bilir ki! Ya harcı karmışsın duvar örülüyor, duvara konulacak taşı ne kadar bekletebiliriz. Devlet başsız kalmışsa inanç ve töre gereği ‘derhal’ baş seçilmesi icap etmektedir, yani bekleme süresi oldukça kısa tutulmaktadır.
Adalet ise bütün bunlardan daha önce tecelli etmelidir, diyor Ahmet Yesevi.
Devletlerde adalet sistemi mekanizması işlevliğini yitirdiğinde, yasalar bireylere göre değişken uygulandığında “gerçek hakk” anlayışının ortadan kaldırıldığında ‘en uç noktası’ kaos olan bir yapı meydana gelmiş olur. Oysa toplumda yaşayan bireylerin her ne inanışa sahip olursa olsun adil bir hukuk sistemi istemek kendi inancına uygun yaşamak, insanların yaşama hakkı gereğidir. Bu insanların doğuştan kazandığı haklarındandır. Doğuştan kazanılan haklar yöneticiler tarafından fertlerden alınmaması gerekir. Bir ferdin, canının, neslinin korunması, parasının ve malının, inancının ve namusunun korunması doğuştan elde ettiği hakları oluşturuyor.
Devam edeceğiz…