Peygamberimiz Hz Muhammed ( sav ) '' Emriniz altındakilerin hakları husûsunda Allah’tan korkun!
(Beyhakî, Şuab, VII, 477) buyurmuştur.
Ülkemiz 25 yıl öncesinden farklı üretim tüketim ilişkisi içerisinde. Çift şeritli yollar, mesafeleri
kısaltan tüneller, hızlı trenler, metrolar, köprüler, barajlar, organize sanayi bölgeleriyle(OSB) sanayi
tesisleriyle; Emekçi kesiminin 35 milyon mesabesinde olan dev bir ülkeyiz. Kendimizi küçümsemeyelim.
Erdoğan düşmanlığı üzerinden yapılan güzel şeyleride görmezden gelmeyelim.
Tabi, ters giden olumsuz gidişatta var. Bunu da sorgulamak, ne oluyor sualinede cevap bulmak
mecburiyetindeyiz. Evet; İşin aslı, adaletsiz gelir dağılımıdır. Ülkemizdeki krizin sebebide budur. İktidar
bu mevzuda şu an itibariyle başarısızdır. Son yirmibeş yılda uluslarası düzeyde büyüyen sanayimiz var.
Mamül ya da yarı mamül ihracatlarımızla rekor kırıyoruz. Tarım ürünleri, hatta, hayvancılık ve
balıkçılığımızda yapılan ihracatlarla yüzlerimizi güldürüyor.
Peki, bunca övünülesi gelişmelere paralel çalışanların durumu nedir acaba diye düşünülüyor mu ?
Gerçek çalışan iş gücü sayımızın 35 milyon 743 bini zorladığı bu arada kaçaklar olduğu, ve sigortasız
çalışıldığı konuşuluyor. Maalesef buna rağmen iş gücüne katılım oranımız veya kayda geçme
oranımızda % 54.1 mesabesinde.
Çalışanların sayısı artıyor ama sendikalı çalışan sayısında buna paralel artış yok. Sendikalı çalışan
sayımız 2.5 milyon mesabesinde. Son 25 yılda sendikalar o kadar pasifize oldular ki; Beş toplu sözleşme
öncesinin kitapçıklarında bugün yapılan toplu sözleşmelerin çok ilerisinde olunduğu görülüyor. Sendikalar
siyasetle ilgilendikleri kadar çalışanların haklarını korumakla ilgilenemiyorlar. Çok uluslu, çok (aşırı ) kar
eden firmalar bile neredeyse asgari ücretle işçi çalıştıracaklar. Kazanıyorlar ama çalışanlarıyla
paylaşmıyorlar. Peygamberimiz Hz Muhammed ( sav ) “E y insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen
ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki; dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında
pek hafiftir. ” buyurdu. (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319; İbn-i Sa’d, II, 255)
Patronlar kâr etmek yetmiyor. Geçmişte olduğu gibi bugünde siyasete ayar vermeye çalışıyorlar.
Vatandaş bunların siyasete soyunmasına kızıyor tabi. Münferit olarak şahsen siyasete girmelerine kimse
karşı değil. Tarafı oldukları partiye girer ve siyaset yaparlar. Halkımızda takdirine göre değerlendirir. Fakat
alışkanlıkları var.Siyasete, sendikalara, kültür yapımıza vb müdahale edip, istedikleri şekilde yoğurmak istiyorlar.
Türkiye sömürge ülkesi değil ki. Ya da ne bileyim, yarı sömürge gibi davranmaları kabul edilir bir tutum
değil. Hafızalarda 28 Şubat 1997 de yaşananlar taptaze duruyor. 28 Şubat sürecinde TESK, TİSK, DİSK,
TÜRK-İŞ, TOBB + CHP aktif olarak askeri darbenin kışkırtıcıları olmuşlardır.
Bugünkü iktidar; Bu oluşumlara tepki olarak iktidar olmuştur ve halen halkın tercihiyle iktidarını
sürdürmektedir. Netice olarak bizler bugünkü ekonomik koşullardan şikayetçi olabiliriz. Bu demokratik
haktır. Aynı şekilde sermayenin aç gözlüğünü konuşmak ve çalışanların alın teri karşılığını - hakkını
savunmakta demokratik haktır. Lakin üstüne başına vazife olmayanların siyasete yön vermeye
çalışmaları asla kabul edilemez. Kanunen ( yasal olarak ) suçtur. Bütün olarak bu makale özde bu
maksatla yazılmıştır.
Vesselam..