birsan alüminyum
Hasan Karabulut
Köşe Yazarı
Hasan Karabulut
 

Ekonomik denge çözümü

Çözüm çok sade ve basit dokunuşların hayata geçirilmesiyle gerçekleşebilir. Üç kağıt oyunlarına, borsa kumarına, kilitli kasalardaki paraları döviz ve faizi indirip bindirmeyle milletin alın terini çalmaya son verilmeli… Hikayemize devam edelim. Zindanda yaşamına devam ederken birden Yusuf peygamberin emrine insanlar verildi. Kral Firavun’un en yakın danışmanı oluverdi. Öncelikle mevcut durumun tespitini yaptı. Zaten bulunduğu ülkede yetiştiği için insanlar arasındaki uçurumun bilincindeydi. Acil önlemler alıyordu. Ekin zamanı gelmişti. Ülkedeki devlete ait tüm toprakların ekilmesini sağladı. Yedi yıl bolluk zamanının iyi değerlendirilmesi gerekiyordu.Tüm halka da aynı şeyi yapmalarını tavsiye etti. Bu arada milleti sömüren yapı Hz. Yusuf as.’a ülkede tek yetki verilmesinden huzursuzluk duyuyordu. Zira tapınaklarda insanları sömürmeye devam eden sömürgenler Hz. Yusuf as.’ın ‘tek tanrı’ inanışından dolayı tapınakların gelirlerinin düştüğünü fark etmişlerdi. Yusuf Peygamber yedi yıl boyunca tüm toprakların ekilmesini sağladı. Her yıl gerçekleştirilen hasadın da silolara depolanmasını emretti. Ülkenin her yerine silolar inşa edilmişti. Başlarına görevli memurlar atayıp siloların askerler tarafından güvenliğini sağlamıştı. İlk yıllarda bolluk vardı. Askerlerin siloları beklemelerini oldukça eleştirenler vardı. Kıtlık yılları başlayınca silolara çeşitli saldırıların gerçekleşmesi ülkede insanların kıtlıktan etkilenmeye başladığını gösteriyordu.  Her yıl buğdaylar tarlalardan toplanıp başaklarıyla silolarda depolanıyordu.  Bu yeni bir uygulamaydı. Ülkede hasad yapıldığında hemen başaklar harman yapılıp buğdaylar elde edilir, buğday olarak depolarda saklanırdı. Bolluk yıllarında bu durum çok fark edilmemişti. Ancak kıtlık yıllarında tarlalardan verim alınmadıkça, bir çok eleştiriye ma’ruz kalan Yusuf Peygamber, haklı çıkmaya başlamıştı. İlk kıtlık yılı geride bırakılmıştı. İkinci kıtlık yılında depolarda buğday olarak bekletilen mahsuller kararmış, yenmez hale gelmişti. Ülkenin sömürgenleri yavaş yavaş zenginliklerini kaybetmeye başlıyordu. Artık tüm ülke gelirlerini kontrol edemez olmuştular. Zengin ve verimli topraklardan elde ettikleri ürünleri gelire çevirenler artık bunu yapamıyorlardı. Aksine kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yiyeceklerini temin edemez hale düşmüşlerdi. Oysa Yusuf Peygamber’in siloları başaklardan ayrılmamış ve bozulmamış buğdaylarla doluydu. Çevre ülkelerde de sıkıntılar başlamıştı. Devletin silolarına başvuranlar bedelini ödeyerek buğday alabiliyorlardı. Sömürgenler, gücünü-nüfusunu yitirmekteydi giderek. Yoksul halka ise bedensel olarak devlete çalışarak evlerine yiyecek götürme imkanı sağlanıyordu. Sömürgenler ellerindeki köleleri devlete verdiler, bir müddet böyle yiyecek elde ettiler. Giderek söz sahibi oldukları alanları Yusuf Peygamber’in yönetimine bırakmak zorunda kalıyorlardı. Ülkenin kasası giderek doluyordu. Durumdan oldukça memnun olan kral Firavun bu esnada Hz. Yusuf as’ın dinine girip peygamberliğini de kabullenmişti. Sömürgenler kendi evlatlarını da devlete köle olarak vermişlerdi. Ne övünülecek malları ne paraları ne de nüfusları kalmıştı. Yusuf Peygamber başarmıştı, Allah’ın izniyle. Ülkede tüm halk aynı seviyeye gelmişti. Tapınaklar tek tanrı inancına uygun ‘mescidler’ haline getirilmişti. Tüm zenginlikler Yusuf Peygamber’in emrinde devletin olmuştu. Sonrasında ‘adil paylaşım’ için harekete geçilebilirdi. Ancak önce şartlar eşitlenmeliydi ve bu gerçekleşmişti. Kral Fivaruvun’un ülkesi Mısır çevre ülkeler arasında da güçlü bir ekonomiye sahip olmuştu. Özetin özeti olarak anlatmaya çalıştığımız gibi bir hak merkezli ve adil paylaşım olan ülke böyle tesis edilmişti. Bu bizim ülkemizde de gerçekleşebilir. Öncelikle mevcut durumdan rahatsız olacak bir yöneticiye ihtiyacımız var. O bir rüya görecek ki rüyasını yorumlayacak birisi zindandan da olsa çıkıp gelir ve atılması gereken adımları bir bir atarak yalnız Allah’a güvenip mevcut statükoyu reddederek sömürgenler ve onlara bu zenginlikleri geçici olarak sağlayan siyonistlere boyun eğmeden, sömürü sistemine dişli olmadan, tüm inananlar olarak Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp kısa zamanda hakkın hakim olduğu herkesin hakkını aldığı adaletin tesisinden dolayı yanaklardan göz yaşlarının aktığı bir medeniyette yaşanabilir. Geç kalmış değiliz, mutlu olmaya! Son olarak da sömürgen faizden beslenen asalakların ülkemizden neler götürdüğüne ve milletimizin hakkından neleri ceplerine indirdiklerine ve siyasilerin faiz lobilerine aktardıklarına değinmeye çalışacağım. Hep birlikte kirli oyunu bozalım.
Ekleme Tarihi: 15 Ağustos 2024 - Perşembe
Hasan Karabulut

Ekonomik denge çözümü

Çözüm çok sade ve basit dokunuşların hayata geçirilmesiyle gerçekleşebilir.

Üç kağıt oyunlarına, borsa kumarına, kilitli kasalardaki paraları döviz ve faizi indirip bindirmeyle milletin alın terini çalmaya son verilmeli…

Hikayemize devam edelim.

Zindanda yaşamına devam ederken birden Yusuf peygamberin emrine insanlar verildi.

Kral Firavun’un en yakın danışmanı oluverdi.
Öncelikle mevcut durumun tespitini yapt
ı. Zaten bulunduğu ülkede yetiştiği için insanlar arasındaki uçurumun bilincindeydi.
Acil önlemler alıyordu. Ekin zamanı gelmişti. Ülkedeki devlete ait tüm toprakların ekilmesini sağladı. Yedi yıl bolluk zamanının iyi değerlendirilmesi gerekiyordu.Tüm halka da aynı şeyi yapmalarını tavsiye etti. Bu arada milleti sömüren yapı Hz. Yusuf as.’a ülkede tek yetki verilmesinden huzursuzluk duyuyordu. Zira tapınaklarda insanları sömürmeye devam eden sömürgenler Hz. Yusuf as.’ın ‘tek tanrı’ inanışından dolayı tapınakların gelirlerinin düştüğünü fark etmişlerdi.
Yusuf Peygamber yedi yıl boyunca tüm toprakların ekilmesini sağladı. Her yıl gerçekleştirilen hasadın da silolara depolanmasını emretti. Ülkenin her yerine silolar inşa edilmişti. Başlarına görevli memurlar atayıp siloların askerler tarafından güvenliğini sağlamıştı. İlk yıllarda bolluk vardı. Askerlerin siloları beklemelerini oldukça eleştirenler vardı.
Kıtlık yılları başlayınca silolara çeşitli saldırıların gerçekleşmesi ülkede insanların kıtlıktan etkilenmeye başladığını gösteriyordu.
 Her yıl buğdaylar tarlalardan toplanıp başaklarıyla silolarda depolanıyordu. 

Bu yeni bir uygulamaydı. Ülkede hasad yapıldığında hemen başaklar harman yapılıp buğdaylar elde edilir, buğday olarak depolarda saklanırdı. Bolluk yıllarında bu durum çok fark edilmemişti. Ancak kıtlık yıllarında tarlalardan verim alınmadıkça, bir çok eleştiriye ma’ruz kalan Yusuf Peygamber, haklı çıkmaya başlamıştı. İlk kıtlık yılı geride bırakılmıştı. İkinci kıtlık yılında depolarda buğday olarak bekletilen mahsuller kararmış, yenmez hale gelmişti. Ülkenin sömürgenleri yavaş yavaş zenginliklerini kaybetmeye başlıyordu. Artık tüm ülke gelirlerini kontrol edemez olmuştular. Zengin ve verimli topraklardan elde ettikleri ürünleri gelire çevirenler artık bunu yapamıyorlardı. Aksine kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yiyeceklerini temin edemez hale düşmüşlerdi.
Oysa Yusuf Peygamber’in siloları başaklardan ayrılmamış ve bozulmamış buğdaylarla doluydu. Çevre ülkelerde de sıkıntılar başlamıştı. Devletin silolarına başvuranlar bedelini ödeyerek buğday alabiliyorlardı. Sömürgenler, gücünü-nüfusunu yitirmekteydi giderek. Yoksul halka ise bedensel olarak devlete çalışarak evlerine yiyecek götürme imkanı sağlanıyordu.
Sömürgenler ellerindeki köleleri devlete verdiler, bir müddet böyle yiyecek elde ettiler. Giderek söz sahibi oldukları alanları Yusuf Peygamber’in yönetimine bırakmak zorunda kalıyorlardı. Ülkenin kasası giderek doluyordu. Durumdan oldukça memnun olan kral Firavun bu esnada Hz. Yusuf as’ın dinine girip peygamberliğini de kabullenmişti.
Sömürgenler kendi evlatlarını da devlete köle olarak vermişlerdi. Ne övünülecek malları ne paraları ne de nüfusları kalmıştı.
Yusuf Peygamber başarmıştı, Allah’ın izniyle.
Ülkede tüm halk ayn
ı seviyeye gelmişti. Tapınaklar tek tanrı inancına uygun ‘mescidler’ haline getirilmişti. Tüm zenginlikler Yusuf Peygamber’in emrinde devletin olmuştu. Sonrasında ‘adil paylaşım’ için harekete geçilebilirdi. Ancak önce şartlar eşitlenmeliydi ve bu gerçekleşmişti. Kral Fivaruvun’un ülkesi Mısır çevre ülkeler arasında da güçlü bir ekonomiye sahip olmuştu.
Özetin özeti olarak anlatmaya çalıştığımız gibi bir hak merkezli ve adil paylaşım olan ülke böyle tesis edilmişti.
Bu bizim ülkemizde de gerçekleşebilir. Öncelikle mevcut durumdan rahatsız olacak bir yöneticiye ihtiyacımız var. O bir rüya görecek ki rüyasını yorumlayacak birisi zindandan da olsa çıkıp gelir ve atılması gereken adımları bir bir atarak yalnız Allah’a güvenip mevcut statükoyu reddederek sömürgenler ve onlara bu zenginlikleri geçici olarak sağlayan siyonistlere boyun eğmeden, sömürü sistemine dişli olmadan, tüm inananlar olarak Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp kısa zamanda hakkın hakim olduğu herkesin hakkını aldığı adaletin tesisinden dolayı yanaklardan göz yaşlarının aktığı bir medeniyette yaşanabilir.
Geç kalm
ış değiliz, mutlu olmaya!

Son olarak da sömürgen faizden beslenen asalakların ülkemizden neler götürdüğüne ve milletimizin hakkından neleri ceplerine indirdiklerine ve siyasilerin faiz lobilerine aktardıklarına değinmeye çalışacağım.

Hep birlikte kirli oyunu bozalım.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergebze.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.