“Ayete’l-Kürsi” diye bilinen bu ayet, Allah’ın (c.c.) zat ve sıfatlarından bahsettiği için, Kur’an ayetlerinin derece bakımından en büyüğüdür. (Ahmed, Müsned 5/141-142)
Ayete’l-Kürsi’yi akşamleyin okuyana, sabaha kadar şeytan yaklaşamaz. (Ahmed, Müsned 5/423)
İsm-i A’zam’ı da içinde bulunduran bu mübarek ayet-i kerimeyi okuyan bir Müslüman, on yedi defa Allah’ı zikretmiş olur.
Allah’a hamdolsun, insanımızın çoğu, bu ayeti ezberinden ve her namazın arkasında okumaktadır. Peki, ne diyoruz bunu okurken.
Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yönetenin olmadığını, O canlılara can veren Allah’ın “hayy-diri” olduğunu, her şeyin varlığının ona bağımlı olduğunu, tabiat kanunlarını koyan ve o kanunlara göre yönetenin “Kayyum” olan Allah olduğunu söylüyoruz.
“Varlığı kendindendir. Yarattıklarına muhtaç değildir.
Yaratılan bizler, Allah’ın yarattığı havaya, suya, yiyeceklere muhtacız. Ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir” diyoruz.
İbni Ebi Hatem’in, İbni Abbas’tan yaptığı rivayete göre Allah (c.c.), Musa’ya (s.a.) eline iki cam kavanoz almasını ve uyumadan ayakta durmasını emreder.
Musa (a.s.) emredileni yapar. Gecenin yarısında uyku basar. Gecenin sonuna doğru uyuklarken ellerindeki kavanozları birbirine çarpıp kırar.
Allah (c.c.) buyurur: “Eğer ben de uyusaydım gökler ve yer düşer ve yok olurdu.”
Biz uyurken kanımızı, canımızı, hücremizi, yıldızları, ayı, güneşi birbirine çarpmadan hareket ettiren Allah (c.c.), uyumaz da uyuklamaz da.
Biz böyle inanınca duyduklarımıza, gördüklerimize, yediklerimize, içtiklerimize, sevdiklerimize ve sevmediklerimize dikkat ederiz ve O’nun emir ve yasakları doğrultusunda hareket ederiz.
“Göktekiler ve yerdekiler Allah’a aittir” derken, tapularımızın geçici olduğuna, bu topraklara bir zamanlar, Konstantin sahipken, Fatih’in gelip elinden aldığını, Fatih’e de kalmadığını, bize de kalmayacağını ve mülkün hakiki vârisinin Allah olduğunu kabul eder ve O’nun mülkünde yine O’nun kanunlarının geçerli olması için çalışırız.
Allah’ın huzurunda yalnız Allah’ın izin verdiği kişilerin şefaat edebileceğine inanırız.
Allah’ın dileyip razı olduğu kişilere şefaatin fayda vereceğini haber verir Rabbimiz. (Enbiya 28 - Necm 26. ayetinde)
Şefaatle ilgili hadisleri inkâr edenler, farkına varmadan ayeti inkâr durumuna düşmekteler.
Bu kardeşlerimiz günümüzde, bir kısım velilerin “Yahudi ayakkabıcıya bile şefaat edip cehennemde yanmasını engellemiştir” diye velilere yaptıkları iftiraya tepki gösterenlerdir. Ama bir yanlışı reddetmek ikinci bir yanlışa sarılmakla olmaz.
Allah, insanların yaptıklarını da yapacaklarını da bilir, geçmişi ve geleceği bilir, dünyayı ve ahireti bilir.
Her şeyimiz O’nun bilgisi içinde olduğuna göre kontrollü hareket etmeliyiz.
Şefaat konusunda bak (Necm süresi ayet 26.)
Bizim bilgilerimiz O’nun dilediği kadardır. Zatı ve sıfatları hakkındaki bilgimiz Allah’ın bildirdiği kadardır. Cennet ve cehennem hakkındaki bilgilerimiz de O’nun bildirdiği kadardır. Keşiflerimiz dahi O’nun dilemesi doğrultusundadır.
“O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır.” “Kürsü”, Türkçede koltuk olarak tercüme edilir.
“Koltuk”, otoriteyi temsil eder. Devlet başkanlığı koltuğuna oturmak demek ülkeyi yönetmeyi ele almak demektir.
Ancak insanların koltuğu ve otoritesi ülkeden büyük değildir. Onun için insanlar koltuğu alıp atabilirler. Allah’ın kürsüsü ise kâinatı kuşatmıştır.
Yaratılmışlar O’na hiçbir zarar veremezler. Hâkimiyetine mâni olamazlar.
Gezip tozduğunuz her yerde Allah’ın hâkimiyetini görmek ne saadet. Çiçekler O’nun izniyle açmış, böcekler O’nun emriyle uçmuş, kuşlar O’nun verdiği kanatlarla O’nun mülkünde uçmuş. Ve siz böyle bir mekânda Allah’ın verdiği ayaklarla yürüyor, O’nun verdiği gözlerle görüyorsunuz. Haydi bakalım, böyle bir inancı taşırken nasıl Allah’a karşı geleceksiniz.
“Gökler ve yerdekiler O’na aittir” diye inanan insanın aklına, “Peki ama bunları nasıl tutar, nasıl taşır dünya kurulalıdan beri, güneşin ısı ve ışığını veren yakıtı nasıl yetiştirir?” gibi sorular gelir.
Rabbimiz, “Gökler ve yerin korunması Allah’a zorluk vermez, O’na ağır gelmez” buyuruyor.
Biz elimize bir kiloluk bir şey alsak, öne doğru uzatsak bir saat tutamayız. Sayılarını bilemediğimiz yıldızları yörüngesinde döndüren, birbirine çarptırmayan, yaratılıştan günümüze kadar getiren Allah, kıyamete kadar da götürür. O, her şeyden yüce ve büyüktür.
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ (255)
“O Allah’tır. O’ndan başka ilâh (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur. O diridir. O kayyum'dur (Her şeyin varlığı O’nunladır) O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerdekiler O’nundur. O’nun izni olmadan şefaat edecek kimmiş? O, onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar O’nun ilminden, yalnız O’nun dilediğinden başka hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun kürsisi gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların korunması O’na ağır gelmez. O, yücedir, büyüktür.” (Bakara süresi ayet 2/255)
(Amenna/kalbimizle iman ettik ve saddakna/dilimizle tasdik ettik.)