Zikretmek, “Allah, Allah” demek gibi dille yapıldığı gibi, insanın kalbiyle de zikir eder.
Kalp ile zikir, her an Allah (c.c.)’ın kendisini gördüğünü bilmesi, ağzından çıkan her kelimenin Allah (c.c.) tarafından işitildiğini bilmesi, gönlünden geçirdiğini bilmesi, Allah’ı zikretmektir.
Dünyada şu anda yaşayan bütün insanlar, bazı suçları işlerken hâlâ hiçbir insanın görmesini, duymasını istemez.
İnsanların görmediği, kameranın kaydetmediği suçu işler.
Hâlbuki kendisini yaratanın görmediği yerin olmadığına inansa yeryüzünde suç işlenemez.
Her yerde Rabbim beni görüyor, işitiyor imanına sahip olmak gerekir.
İşte bu mertebeye kişi erişecek olursa, her halinde Allah (c.c.)’ı zikretmiş olur.
Sevgili Peygamberimiz “İhsan”ı tarif ederken:
“Allah’ı görür gibi O’na kulluk etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmesen de O, seni görmektedir” der. (Buhari, Sahih, K. İman, bab 38, Müslim Sahih, K. İman bab 27)
Beş vakit namazını kılan insan, beş vaktinde Rabbini zikrediyor demektir.
Vakitli zikirlerimiz vardır, sabah namazı, öğle namazı, ikindi namazı, akşam namazı ve yatsı namazı olarak.
Bu muvakkat zikirlerimizin akabinde yüz defa Allah’ı zikretmek vardır.
Otuz üç defa “Sübhanellah”, otuz üç defa “Elhamdülillah”, otuz üç defa da “Allahü ekber” diyerek 99, bir de “La ilahe illallahü vahdehü la şerikelleh Lehül mülkü velehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir.” dense de sünnettir.
Hz. Aişe validemizin haberine göre, Sevgili Peygamberimiz, her gün sabahleyin uyandığında “Lailahe illallahü vahdehü la şerikeleh lehül mülkü velehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir” derdi diyor. Yani uyanınca ilk söylediği sözdü” diyor.
Bu hadis-i şerifi, yarın sabahtan itibaren uyandığınız zaman uyandığınızı belli etmek ve yanınızdaki eşinizi de uyandırmak için açıktan söylemeniz lazım.
“Sabah namazı vakti girdi” demeden, sesli olarak bu hadis-i şerifi okuyup kendiniz uyanacak ve onu da uyandıracaksınız.
Fakat biz zikrettiğimiz kelimelerin manasını bilmediğimizden fazla üzerimizde etkili olmuyor.
Ebu Cehil “Lailahe illallah”ı duydu mu ezanda çıldırıverirmiş.
Çünkü bununla kendisinin saltanatına son verildiği ilan ediliyor.
Bugünden sonra “Lailaheillallah”’ın manası Ebu Cehil’in, Ebu Leheb’in saltanatına son, onlara ibadet ve itaat yok. Allah (c.c.)’a ibadet var, demektir.
Sabahleyin hayata atılan bir mü’min de, uyanınca toplumun içerisine girince birçok putlar karşısına çıkacak.
O putlara karşı kendini psikolojik olarak hazırlıyor ve Rabbinden de yardım diliyor.
Ya Rabbi “Lailahe illallah/Allah’tan başka ilah (yaratan, yaşatan, yöneten, donatan) yoktur. Biraz sonra benim önüme birçok ilah çıkartılacak,
O Allah, birdir “La şerikelihu” mülkünde ortağı da yoktur, “Lehül mülkü” mülk O’nundur.
Hani dükkânıma gideceğim, daireme gideceğim, tarlama gideceğim, fabrikama gideceğim deriz ama dükkânım dediğim, evim dediğim şeyler benim değil.
Bir zamanlar bu İstanbul’un tapusuna Konstantin sahipti.
Geldi güzel komutan Fatih, “Ver şu tapuyu” dedi, tapuyu zorla Konstantin’in elinden aldı ama ona da kalmadı. Fatih’ten sonra gelenlere, şimdi de bize kaldı.
Bizden sonra da daha nicelerin elinde kalacak bakalım.
Onun için sabahleyin erkenden diyoruz ki, “Lehül mülkü”, mülk O’nun “Velehül Hamdü” hamd de, övgü de O’na aittir.
“Vehüve ala külli şeyin kadir/Her şeye gücü yetendir. Ola ki karşıma bir süngülü bir palalı ve tabancalı, bir efendim atom bombası ile birisi karşıma çıkıverebilir.
Beni öldürmekle, yok etmekle tehdit edebilir. Ben kendimi şimdiden, ruhen hazırlamam lazım.
Her şeye kadir olan O, onun elindekini yok edecek olan O. Bana güç verecek olan O, beni galip getirecek olan O, yani O’nun iradesinin dışında hiçbir şey tahakkuk etmez, gerçekleşmez” diye ilk zikrini yapıyor.
Sabahleyin gözlerini dünyaya açıyor. Peygamber Efendimiz’in her halinde Allah’ı zikrettiğini, ayet-i kerime şöyle belirtiyor. “O mü’minler Allah’ı zikrederler, ayakta olarak, oturarak, yanları üzerine yatarak (zikrederler)” (K.Kerim, 3/191).
Yatarak zikir yapan kimse o haliyle uyursa melekler sabaha kadar onun zikrini tamamlarlar. Meselâ 100 defa “Lailahe illallah” dediniz, yüz birincide uyuyakaldınız, uykunuz da ibadet oluyor. Hani bu hal üzerine devam edecek olursanız. Bunun faydası bir kere dilimizi buna alıştırıyoruz.
Ben yaşlı bir kadının vefatı esnasında hasta ziyareti için gitmiştim, “Üç gündür yemiyor, içmiyor, konuşmuyor, hiçbir cevap veremiyor” dediler. Fakat o, “Lailaheillallah, Lailaheillallah” bunu söyleyebiliyor yalnız, dili dönüyor buna, tam anlaşılmıyor ama söylüyor, niçin?
Hayatında çok söylemiş de ondan. Hayatında çok söylediğinden dolayı o esnada da en son söylediği o.
Şuuru yerinde olmasa bile dil ona alışmıştır. Ona otomatikleşmiştir.
Öbür adam da komaya girmiş, bir şey mırıldanıyormuş, kulak vermişler, “Param, param, param” diye gitmiş bu adam da, çünkü hayat boyu, “param param” demiş.
Zatın bir tanesi diyor ki: “Yahu ben burada ibadet yaparsam riya olur diyerek vazgeçmek de riyadır.
Farz ibadetlerde “Başkalarına göstermek riya olur, demek riyadır.”
Farz namazlarımız için camiler, şehrin en merkezi yerine yapılmış.
Bilal-i Habeşi’nin, Kâbe’nin üstüne çıkıp ezanla namazı ilan etmesi gibi, minarelerden hoparlörle ilan yaparak Allah rızası için kıldığımız farz namazlar da riya olmaz.
Rabbimiz için değil, insanlar için olan hareketlere riya diyoruz biz. Öyle olunca o da bir riya çeşididir demişler. Hatta bir hadis-i şerifte de Ebu Said el Hudri rivayetine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Allah’ı öyle çok zikredin ki, insanlar hakkınızda deli desinler” buyuruyor. (Hakim, Müstedrek, K. Dua, hadis no: 1839, Ahmed, Müsned, Ebu Said hadisi)
Bir tanesi çok zikretmiş. Allah’ı çok zikrediyor diye bir tanesi, “Efendim size deli diyorlar” demiş.
O da, “Öyle mi, ben deli değilim ama bu zikir de deliliğin devasıdır” demiş.