Arzın imarı ile neslin ve harsın ıslahı bütüncül bakış açısına bağlıdır. Hakikati anlamanın, kavramanın ve algılamanın yolu bütüncül yaklaşımda saklıdır. Hakikat bir bütündür, parçalanamaz. Parçalanan hakikat, hakikat değildir. Gazali; “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder” diyerek işin derinliğinin ve arka planın önemini vurgulamaktadır.
Parçacı yaklaşım, hakikati parçalayan ve her bir parçayı hakikatin bütünüymüş gibi gösteren yaklaşımdır. Yeryüzü ve gökyüzü rakip kavramlar değil, aksine birbirini tamamlayan unsurlardır. Parçacı ve kategorik yaklaşımlar hep parçalayıcı sonuçlar doğurmuştur. Parçacı yaklaşım tarzı, hedeflenen İslam ahlakını ve medeniyet tasavvurumuzun temel parametreleri olan adalet, özgürlük ve merhameti parçalamıştır.
Nitelikli bilinç
Arzımızı ve neslimizi ifsat eden bu şer odaklara karşı neslimizi korumak ve arzımızı imar etmek için bireysel ve toplumsal bir bilince ihtiyaç vardır. Neslin ve harsın ıslahı üzerinde yaşadığımız arzın imarı, varlık dünyasının ihyası ve geleceğimizin inşası Müslümanın sorumluluğundadır. Bu sorumlulukla Müslüman, davranışlarına, tutum ve tavırlarına, hal ve hareketlerine dikkat ederek, insanlığa Rol-Model olduğunun bilincinde olmalıdır.
Toplumsal gelişmenin itici gücünü nitelikli ve bilinçli insanlar belirler. Bütün toplumsal katmanlarda bu nitelik ve bilinç gereklidir. Nitelikli eğitimci- öğretmen, nitelikli yönetici, nitelikli hekim vb. İyiliğin yayılması/ yaygınlaşması, kökleşmesi ve kötülüğün/ ifsadın bertaraf edilmesi için yapılacak tüm işlerde, o işin arka planı ve tarihi derinliği ile toplumsal karşılığı dikkate alınmalıdır.
Özgürlüğün, adaletin, merhametin ve onurun nöbetini tutmak Müslümanın sorumluluğundadır. Tarihte İslam’ı ve Müslümanları özne yapan, adalet ve erdemdir. Adalet güneş gibidir. Herkesi ısıtır, aydınlatır ve hayatiyet kazandırır. İnanan-inanmayan her insan onun ışığından yararlanır. Adalet, Müslümanın karakteristik özelliğidir. Dolayısıyla bu özellik hep diri tutulmalı, örselenmemeli.
Bazı kriterler
Neslimizin ve harsımızın ıslahı ile üzerinde yaşadığımız arzın imarı için derin medeniyet sorumluluğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız. Hangi konumda ve mevkide olursak olalım yaşatmayı ve ihya etmeyi düşündüğümüz medeniyetin değerlerine aykırı işler yapmamalıyız. Örneğin bir belediye başkanıysak, medeniyet idealimiz çerçevesinde düzenleyeceğimiz etkinlikler bellidir. Malayani ve boş işler bize yakışmaz.
Biz ancak kendi medeniyet perspektifimizi benimsemiş kişilerle birlikte yol yürüyebiliriz. Onlarla birlikte yol yürürken de şu kriterlere ihtiyacımız vardır: Birincisi sağlıklı iletişim. Gözlerimiz ve kulaklarımız, muhatabımızın sözlerini buyur eden kapılar gibidir. Sağlıklı bir iletişim için, kapıları ardına kadar açık tutmalıyız. Birbirimizi tanımak, anlamak ve kavramak için, sağlıklı bir iletişim ve diyaloğa ihtiyaç vardır.
Birbirimizi “tanıma” yerine “tanımlama”ya kalkışırsak sonuç alamayız. Tanımlama, muhatabımızı küçümseme hatta yok sayma gibi bir önyargının sonucudur. Önyargılarımızdan arınarak, muhataplarımızı tanıma ve anlama üzerine odaklanırsak, sorunların çözümü kolaylaşır ve maksat hasıl olur.
İkinci kriter sahih bilgidir. Kulakdolgusu bilgilerden sakınarak kaynaklara dayalı sahih/ doğru bilgileri esas almalıyız. Sahih bilginin tarihi derinliğini ve arka planını dikkate alan bir okuma perspektifini ortaya koymalıyız. Olayların ve olguların arka planını göremeyen yüzeysel okumalar gerçeği bütünüyle göremezler. Bu parçacı yaklaşım, gerçeği görmemizi engeller.
Üçüncü kriter salih ameldir. İmam Şafii, “İslam Kal (Söylem) dini değil, hal (Yaşam) dinidir” der. Söylemlerimizle eylemlerimiz örtüşürse bir anlamı vardır. Eğer davranışlarımız (eylemlerimiz), söylemlerimizle çelişirse, doğal olarak bir paradoks (çelişki) ortaya çıkar. Bu da güvenirliliğimizi sorgular. İslam’ın insanı olan Müslüman da kal insanı değil, hal insanıdır. Unutulmamalıdır ki, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, çağının “El Emin” insanı idi.
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com