SURİYE’NİN HAYATÎ STRATEJİK KONUMU
Tarihî ve stratejik değeri çok büyük bir ülke Suriye.
Suriye’yi kontrol eden Doğu Akdeniz’i de, Kuzey Afrika’yı da, Arabistan Yarımadası’nı da kontrol eder. Basra Körfezi’ne ve Hint Okyanusu’na kolaylıkla açılabilir.
En stratejik noktalardan biri Suriye, bizim coğrafyamızın. Suriye düştüğü zaman bölgenin istikrarı alt üst olur. Dengeler yeniden kurulur, kurulmak zorunda kalır.
O yüzden Suriye üzerinde İngilizlerin de, Fransızların da planları var, Amerikalıların ve Rusların da.
İran’a bu bağlamda ayrı bir başlık açmak gerekir. İran, emperyalistlerin maşası olarak Suriye’ye yerleştirildi Türkiye’yi kuşatmak ve Şiî yayılmacılığını hızlandırarak bölgeyi öncelikle akîdevî açıdan istikrarsızlaştırmak için.
OSMANLI’DAN BOŞALAN VAKUM
Velhâsılı kelâm, yaşadıklarımız, Osmanlı’nın durdurulması ama bitirilememesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır.
Osmanlı’dan boşalan vakum, dış güçler tarafından doldurulmaya çalışıldı. Önce İngilizler ve Fransızlar, sonra Amerikalılar ve Ruslar tarafından.
Ardından da arz-ı mev’ûd hayaliyle yanıp tutuşan İsrail ile İsrail’in düşman kardeşi, gizli el’i, bölgeyi istikrarsızlaştıracak fitne ve çatışma ateşinin tohumlarını eken ve 650 bin sünnî müslümanı hunharca katledip ardından da bu vahşet hiç olmamış gibi “vahdet vahdet!” diye utanmadan sıkılmadan sloganlar atan, bas bas bağıran İran bölgeye yerleştirildi.
Osmanlı’nın yerini hiçbir güç dolduramazdı.
Bu mümkün değildi. O yüzden bölge bir asırdır paramparça edildi; sonunda, gelinen noktada İsrail, Rusya ve İran tarafından kan gölüne çevrildi.
Bu durum böyle gidemez’di.
Sonunda Suriye’de muhalifler isyan ettiler ve Esed rejimini tasfiye harekâtı başlattılar.
Türkiye, burada muhaliflerle Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve istikrarını eksene alan stratejilerle Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde bütün herkesten daha aktif rol oynamalı.
İsrail’in PKK / PYD’yi kuklası olacak bir devlet kurdurarak bölgeyi sonsuza dek istikrarsızlaştıracak planlarına karşı dikkatli ve müteyakkız olmalı.
Türkiye, muhaliflerin yürüyüşünü desteklerken İsrail’in alttan alta Suriye’ye yerleşme sinsi oyunlarına aslâ gelmemeli.
Ayrıca muhaliflerin Şia’nın yaptığı hunharca katliamlara karşı intikam duygusuyla hareket ederek katliam yapmaya kalkışmalarına asla izin vermemeli.
DURAN, DURDURULAN TARİH’İN / RUH’UN DİRİLİŞİ…
İstanbul, Bağdat, Şam ve Kahire, Ehl-i Sünnet’in kaleleri.
Ehl-i Sünnet’in tarih yapma iradesi’nin kuleleri.
İnsanlığın insanlığını korumasının, emniyetinin, sulh ve selâmetinin teminatı yüzakı kadîm mihver / eksen şehirleri.
Abartılı bir ifade mi bu? Aslâ değil. İslâm’ın sahih, sahici kaynaklarının inşa ettiği medeniyet atılımının kurucu, konumlandırıcı ve koruyucu şehirleri bu öncü şehirler.
Necef, Şiiliğin en güçlü mekanlarından biri. Bu doğru.
Onları da ancak biz koruruz.
Nitekim Şiîlerin lideri Sadr, İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştırıcı politikalarını desteklemediklerini açıkladı açıkça. Eğer takiye yapmıyorsa çok önemli bir açıklama bu. Türkiye’nin aylardır Irak’ta inşa ettiği diplomatik derinliğin meyvesi.
Bağdat, Basra, Kûfe ve çevresi İmam Azam’ın yurdu.
Şia kuşatmasına izin verilemez.
Özenle korunmalı, sahipsizliğe mahkûm edilmemeli, kaderine terk edilmemeli.
Halep, Şam, özellikle de Kahire ise Şafiîliğin de, Hanefîliğin de, başka mezheplerin de, başka inançların da huzur, barış ve kardeşlik içinde yaşadıkları kadîm şehirleri medeniyetimizin.
İstanbul, bütün bu medeniyet kurucu, medeniyeti konumlarıdırıcı ve medeniyetimizi koruyucu bayrak-şehirlerimizin koruyup-kollayıcı, toparlayıcı hem “ana”, hem “baba” şehri.
İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri’nin muhteşem tespitiyle İstanbul, Rabbimizin el-Câmi’ ism-i şerîfinin mazhargâhı, tecelligâhı. Yani İstanbul, hem toplayan, hem toparlayan hem de etrafında toplarlanılan güzide şehri İslâm medeniyetinin.
Bütün yaşadıklarımız, yazının başında da dikkat çektiğim üzere, İstanbul’un düşmesinin vahim neticesi!
Fakat şurasını unutmayalım ki, İstanbul, bilfiil düştü ama bilkuvve / ruhen yaşıyor…
İstanbul, dünyanın ruhu, insanlığın umudu, bütün emperyalistlerin kâbusu!
Küllerinden doğacak ve dünyayı toparlayacak, ayağa kaldıracak İstanbul yeniden… İnşallah…
Amerikan emperyalizmine de, Rus emperyalizmine ve yayılmacılığına da,
Çin emperyalizmine ve sessizce sızma girişimlerine de
Pers emperyalizmine ve Şiî yayılmacılığına da kesinlikle hayır!
TÜRKİYE BEKLENENDİR!
Evet! Türkiye beklenendir!
Yıllardır söylediğim bu.
Türkiye, elbette temkinli olmalı.
Emperyalistlerin oyunlarına ve ayartılarına gelmemeli.
Özellikle İngiliz “yavşaklarına” ve Yahudi ruhsuz-soysuzlarına karşı dikkatli olmalı.
Haritalar yeniden çiziliyor…
Türkiye sessiz kalamaz, geri planda duramaz.
Bizim coğrafyamız burası.
Bizimdi, yine bizim -fiilen olmasa bile ruhen, manen!
Ama İngilizlere, sinsi oyunlarına dikkat!
Türkiye yüzyılının başlangıcı olabilir Suriye’de yaşananlara stratejik olarak bizim çeki düzen vermemiz. (Bu arada “Türkiye yüzyılı” kavramının da bu sütunda 14-15 yıl önce art arda yazdığım yazılarda geliştirdiğim, bendenize ait bir kavram olduğunu hatırlatmama izin verin lütfen.)
Türkiye’siz oyun kurulamaz!
Bunu göstermenin tam sırası!
Türkiye, hem emperyalistleri hem de onların uşakları Şiî-neoselefî düşman kardeşleri bölgeden adım adım silip süpürecek kalıcı, köklü, derinlikli ve uzun soluklu stratejiler geliştirmeli, açık ve gizli tuzaklara karşı dikkatli olmalı.
Vesselâm.