Geçtiğimiz ay Beytullah Yıldız kardeşimin Aşk-ı Turkuaz seyahat teşebbüsüyle Özbekistan’a tadı damağımızda kalan, unutulmaz bir seyahat gerçekleştirdik 20 kişilik güzel bir kafileyle. Turistik gezi değil seyahat. Yazıyı okuyunca aradaki farkı fark edeceksiniz.
Seyahat yazısını MTO’muzun (81 vilayette, 60 küsur ülkede önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştiren Medeniyet Tasavvuru Okulu’muzun) parlak isimlerinden ve demirbaşlarından Bingöl’den Seyfullah Yiğit kardeşim kaleme aldı.
Ben aradan çekiliyorum ve sizi yazıyla baş başa bırakıyorum. Zevkle ve beslenerek okuyacağınız güzel bir pazar yazısı…
Her şeyi kontrolümüzde sanıyoruz. Yaptığımız hesaplara göre bir hayat yaşadığımız algısına inandırılmış durumdayız. Hayata kendi penceremizden bakıyoruz sadece. İşte Özbekistan’a gitmek istedim, çaba sarf ettim ve gittim.
İsrafil Bahar abinin dostu Dr. Aziz Toprak abi rüya görüyor bundan yaklaşık 9 ay önce. Şah-ı Nakşibend Hz. (k.s.) rüyasında İsrafil abiyi önde huzura kabul ediyor. Aziz abi de arkada kalıyor. Bu bir davet değil mi? Babam Molla Muhammed Hadi, Nakşibendî Hazretlerini çok seviyor. Aşkın bir muhabbeti var. Onun kabrini ziyaret edip dua etmek istiyor. Ancak uçak korkusu var. Dolayısıyla burada oğul babaya aracılık yapıyor bir anlamda. Onun selamını ve dualarını götürüyor Buhara’ya…
İstanbul Havalimanında buluştuk. Hocamız ve diğer arkadaşlarla bilet işlemleri yaptıktan sonra uçağa geçeceğimiz alana geçtik. 6 Temmuz Perşembe’yi 7 Temmuz Cuma’ya bağlayan gece 00.30’da uçağımız hareket etti. Sabah 07.00 gibi Urgenç Havalimanına indik. Yusuf Hocamızı sabaha kadar uyutmadık. Gerçi hoca da zaten fazla uyuyamıyor, bunu biliyorduk. Yolculuk yaparken en fazla 15 dk uyuyabiliyor. Ancak biz o kadarına da müsaade etmedik! Aslında kader müsaade etmedi. Çok güzel akan derin bir sohbet bizi bizden aldı sabahın yedisinde uçaktan indikten sonra bıraktı ancak.