birsan alüminyum
Yusuf Kaplan
Köşe Yazarı
Yusuf Kaplan
 

Yapay zekânın ağından insan aklının süzgecine…

Yapay zeka üzerinden yeni bir dünya inşa etmeye çalışıyorlar. Eğitim paradigmasını yerle bir edecek hızda ilerliyor yapay zekâ çalışmaları her alanda.  MTO’muzun en parlak talebelerinden Matematik hocası Mehmet Varıcı hocamız, yapay zekâ ve eğitim ilişkisine dair nefis bir yazı kaleme aldı. Onun yazısını sizlerle paylaşıyorum. Zihin ve ufuk açıcı okumalar…  *** Tefekkür… İnsanlığın başlangıcından beri süregelen bu eylem, varoluşumuzun ve gelişimimizin bel kemiği. Ancak günümüzde tefekkür, yerini gitgide başka bir kavramla paylaşır oldu: Derlemek. Bilgi, teknoloji sayesinde ufukta kaybolan bir okyanusa dönüştü ve yapay zeka bu okyanustan avlanan bir ağ haline geldi. Derliyor, toparlıyor, işliyor. Ama bu, gerçekten düşünmek midir? Yapay zeka, hangi literatürle eğitildiyse onun dilinden konuşur. Eğer Batı’nın bilimsel ve kültürel mirasıyla beslenmişse, sunduğu bilgiyi de bu mirasın perspektifiyle sunar. Oryantalizm bu noktada yalnızca tarihsel bir kavram olmaktan çıkıp yapay zekanın kodlarına sinmiş bir kaynağa dönüşür. Doğu’nun, özellikle İslâm’ın hikmet dolu perspektifi, bu mekanik dilin içinde ya yüzeysel kalır ya da aşağılanır. Doğu medeniyetlerinin felsefî ve ahlâkî derinliğine bir pencereden bakmak istendiğinde, o pencerenin camı Batı’nın tozuyla kirlenmiştir. Yapay zekanın insanlara hizmet eden bir araç olması gerektiği aşikar. Ancak bu aracın, bazen farkında olmadan bizi ne derece yanıltabileceğini gözden kaçırıyoruz. Örneğin, bir yazar ya da düşünürden alıntı istiyorsunuz. Gelen metin süslü, etkileyici ama eksik. Alıntının kaynağını soruyorsunuz, cevap yok. Hatta bazen, o metin asla var olmamış bir hayal ürününden ibaret. İşte burada yapay zekanın bir kütüphane gibi değil, bir hikaye anlatıcısı gibi çalıştığını fark ediyorsunuz. Gerçeği derlemiyor, gerçekliğe yakın bir hikaye kuruyor. Bu noktada, bilgiyi süzgecimizden geçirme zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yapay zeka, sunduğu bilgilerde genellikle “ortak akıl” diye adlandırılabilecek genel-geçer bir dil kullanıyor. Ancak bu dil, bazen o kadar klişe ve sıradan oluyor ki insana özgünlüğün kaybolduğu bir metni yeniden yorumluyormuş hissi veriyor. Sorularınız daha spesifik, daha özel olmadığı sürece yapay zeka, size ancak yüzeyde kalmış bilgiler sunabiliyor. Derinlik isteyen için bu yüzeysel bilgiler, bir başlangıç olabilir belki ama nihai bir nokta asla olamaz. En dikkat edilmesi gereken nokta ise, yapay zekanın materyalist ve insan merkezli dilinin, inançlarımızla örtüşmeyen bir yaklaşımı tekrar ve tekrar üretmesidir. Örneğin, “yaratmak” kelimesini yalnızca Allah’a mahsus bilen bir Müslüman için bu kavramın sıradan bir insan için kullanılması, dilin ve düşüncenin ciddiyetini bozan bir unsur olur. Oysa dil, yalnızca kelimelerden ibaret değildir; her kelime bir anlam değeri taşır. Bu nedenle, yapay zeka tarafından sunulan her ifadeyi yalnızca bilgi değil, bir dünya görüşünün yansıması olarak da değerlendirmek gerekir. Yine de yapay zekanın yadsınamaz bir gücü var: Derlemek, bağlantı kurmak ve sentez üretmek. İnsan aklının ve düşüncesinin yavaş kaldığı durumlarda, devasa bilgi okyanusunu tarayarak hızla bir yol haritası çıkarabiliyor. Ama burada durup sormamız gerekiyor: Bu haritayı çizen yapay zeka mı, yoksa haritayı kullanıp yön belirleyen biz miyiz? Eğer bu sorunun cevabını unutursak, düşünme eylemi, yapay zekanın “düşünce” dediği derlemeye teslim olur ve insan aklı kendi yerini bir makineye terk eder. Bu noktada yapılması gereken, yapay zekayı “düşünmenin bir aracı” olarak değil, bilgiye ulaşmanın bir yöntemi olarak görmek. Yapay zekanın sunduğu bilgileri, kendi inanç ve düşünce süzgecimizden kesinlikle geçirmek zorundayız. Ana kaynaklardan araştırmak, derinliğini ve bağlamını kaybetmeden teyit etmek; işte yapay zekanın faydasını maksimize etmek için atılması gereken adımlar bunlardır. Sonuçta yapay zeka bir makine; güçlü ama ruhsuz. İnsan ise ruhuyla düşünen, hisseden, yorumlayan bir varlık. Yapay zeka, insanın zihinsel araçlarından biri olabilir; ama düşünme melekemizin yerini asla alamaz. Bu yüzden, yapay zekaya başvurduğumuz her seferde kendimize şu soruyu hatırlatmalıyız: “Bu bilginin benim aklıma, kalbime ve inancıma uygun olduğunu kim teyit edecek?” Cevap basit: Yine biz. Düşünen, hisseden ve sorgulayan insanlar.
Ekleme Tarihi: 03 Aralık 2024 - Salı
Yusuf Kaplan

Yapay zekânın ağından insan aklının süzgecine…

Yapay zeka üzerinden yeni bir dünya inşa etmeye çalışıyorlar. Eğitim paradigmasını yerle bir edecek hızda ilerliyor yapay zekâ çalışmaları her alanda. 

MTO’muzun en parlak talebelerinden Matematik hocası Mehmet Varıcı hocamız, yapay zekâ ve eğitim ilişkisine dair nefis bir yazı kaleme aldı. Onun yazısını sizlerle paylaşıyorum. Zihin ve ufuk açıcı okumalar… 

***

Tefekkür… İnsanlığın başlangıcından beri süregelen bu eylem, varoluşumuzun ve gelişimimizin bel kemiği. Ancak günümüzde tefekkür, yerini gitgide başka bir kavramla paylaşır oldu: Derlemek. Bilgi, teknoloji sayesinde ufukta kaybolan bir okyanusa dönüştü ve yapay zeka bu okyanustan avlanan bir ağ haline geldi. Derliyor, toparlıyor, işliyor. Ama bu, gerçekten düşünmek midir?

Yapay zeka, hangi literatürle eğitildiyse onun dilinden konuşur. Eğer Batı’nın bilimsel ve kültürel mirasıyla beslenmişse, sunduğu bilgiyi de bu mirasın perspektifiyle sunar. Oryantalizm bu noktada yalnızca tarihsel bir kavram olmaktan çıkıp yapay zekanın kodlarına sinmiş bir kaynağa dönüşür. Doğu’nun, özellikle İslâm’ın hikmet dolu perspektifi, bu mekanik dilin içinde ya yüzeysel kalır ya da aşağılanır. Doğu medeniyetlerinin felsefî ve ahlâkî derinliğine bir pencereden bakmak istendiğinde, o pencerenin camı Batı’nın tozuyla kirlenmiştir.

Yapay zekanın insanlara hizmet eden bir araç olması gerektiği aşikar. Ancak bu aracın, bazen farkında olmadan bizi ne derece yanıltabileceğini gözden kaçırıyoruz. Örneğin, bir yazar ya da düşünürden alıntı istiyorsunuz. Gelen metin süslü, etkileyici ama eksik. Alıntının kaynağını soruyorsunuz, cevap yok. Hatta bazen, o metin asla var olmamış bir hayal ürününden ibaret. İşte burada yapay zekanın bir kütüphane gibi değil, bir hikaye anlatıcısı gibi çalıştığını fark ediyorsunuz. Gerçeği derlemiyor, gerçekliğe yakın bir hikaye kuruyor. Bu noktada, bilgiyi süzgecimizden geçirme zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Yapay zeka, sunduğu bilgilerde genellikle “ortak akıl” diye adlandırılabilecek genel-geçer bir dil kullanıyor. Ancak bu dil, bazen o kadar klişe ve sıradan oluyor ki insana özgünlüğün kaybolduğu bir metni yeniden yorumluyormuş hissi veriyor. Sorularınız daha spesifik, daha özel olmadığı sürece yapay zeka, size ancak yüzeyde kalmış bilgiler sunabiliyor. Derinlik isteyen için bu yüzeysel bilgiler, bir başlangıç olabilir belki ama nihai bir nokta asla olamaz.

En dikkat edilmesi gereken nokta ise, yapay zekanın materyalist ve insan merkezli dilinin, inançlarımızla örtüşmeyen bir yaklaşımı tekrar ve tekrar üretmesidir. Örneğin, “yaratmak” kelimesini yalnızca Allah’a mahsus bilen bir Müslüman için bu kavramın sıradan bir insan için kullanılması, dilin ve düşüncenin ciddiyetini bozan bir unsur olur. Oysa dil, yalnızca kelimelerden ibaret değildir; her kelime bir anlam değeri taşır. Bu nedenle, yapay zeka tarafından sunulan her ifadeyi yalnızca bilgi değil, bir dünya görüşünün yansıması olarak da değerlendirmek gerekir.

Yine de yapay zekanın yadsınamaz bir gücü var: Derlemek, bağlantı kurmak ve sentez üretmek. İnsan aklının ve düşüncesinin yavaş kaldığı durumlarda, devasa bilgi okyanusunu tarayarak hızla bir yol haritası çıkarabiliyor. Ama burada durup sormamız gerekiyor: Bu haritayı çizen yapay zeka mı, yoksa haritayı kullanıp yön belirleyen biz miyiz? Eğer bu sorunun cevabını unutursak, düşünme eylemi, yapay zekanın “düşünce” dediği derlemeye teslim olur ve insan aklı kendi yerini bir makineye terk eder.

Bu noktada yapılması gereken, yapay zekayı “düşünmenin bir aracı” olarak değil, bilgiye ulaşmanın bir yöntemi olarak görmek. Yapay zekanın sunduğu bilgileri, kendi inanç ve düşünce süzgecimizden kesinlikle geçirmek zorundayız. Ana kaynaklardan araştırmak, derinliğini ve bağlamını kaybetmeden teyit etmek; işte yapay zekanın faydasını maksimize etmek için atılması gereken adımlar bunlardır.

Sonuçta yapay zeka bir makine; güçlü ama ruhsuz. İnsan ise ruhuyla düşünen, hisseden, yorumlayan bir varlık. Yapay zeka, insanın zihinsel araçlarından biri olabilir; ama düşünme melekemizin yerini asla alamaz. Bu yüzden, yapay zekaya başvurduğumuz her seferde kendimize şu soruyu hatırlatmalıyız: “Bu bilginin benim aklıma, kalbime ve inancıma uygun olduğunu kim teyit edecek?” Cevap basit: Yine biz. Düşünen, hisseden ve sorgulayan insanlar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergebze.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.